19 Ağustos 2018 Pazar


ENGELLİLER İÇİN GÖKÇEADA

Gökçeada’ya Kabatepe Limanı’ndan arabalı feribot ya da Çanakkale’den yaya olarak(Deniz otobüsü) geçiş var. Ben Kapatepe limanından aracım ile adaya ulaştım. Ancak maalesef feribot seferlerini düzenleyen Gestaş firması engelli aracıma hiçbir öncelik tanımadığı gibi tüm ikazlarıma karşın aracımı uygun yere park ettirmediler. Beni iki saate yakın süren bu yolculukta aracımın içine hapsettiler. Tabi bu durumu tüm ilgili bakanlıklara ve Cimer’e şikayet ettim.
Neyse bu durumlara yabancı değiliz bu güzel ülkemizde, biz gezimize dönelim. İstanbul’dan araç ile Tekirdağ, Malkara, Keşan yolu üzerinden  Kabatepe’ye ulaşmak yaklaşık 4 saat sürüyor. Kabatepe Limanı’ndan karşıya seferler normal şartlarda 2 saatte bir; ancak yoğun dönemlerde sürekli olarak tekrarlanıyor ve ek seferler yapılabiliyor.  Seferler ile ilgili ayrıntılı bilgi http://www.gestasdenizulasim.com.tr sitesinde bulunmaktadır. Engelli araçlarından (ruhsat adınıza kayıtlı olması ve bizzat araçta bulunmanız şartıyla) ücret alınmamakta. Online bilet alınabiliniyor. Böylece gemiye binememe stresiniz olmuyor, ancak engelli araçlar için düzenleme olmadığından bu şekilde bilet alırsanız ücret ödemek durumundasınız.
Adanın yüzölçümü çok büyük, tüm köy ve koyları gezmek için araç şart. Ada içi toplu taşıma alternatifleri hem çok zayıf hem de engelli için olanaksız. Tek bir gün için kesinlikle Gökçeada iyi bir fikir değil. Adanın görülesi yerlerinin tek bir günde keşfetmek imkansız. Gökçeada biraz yavaşlamak, biraz anın tadını çıkarmak üzere gelinecek bir ada. Müdavimleri tekrar tekrar geliyormuş


Konaklama
Adadaki tüm konaklama tesisleri butik otel şeklinde olduğundan engelliye uygun otel bulmak zor. Ben tek tek otelleri arayarak, uygun bir otel ardım. Sonunda bilhassa banyo lavabosuna ulaşmak sıkıntılıydı ama başka seçenek olmadığından Kale köyde bulunan Aliş Oteli tercih ettim. Genel olarak uygun olduğunu söyleyebilirim. Konum olarak ta adanın en hareketli yemek ve alışveriş merkezine (Kaleköy) yürüme mesafesinde. Tercih edebilirsiniz.
Gezilecek Yerler:
Gökçeada

Adanın merkezi ve ilçe merkezi. Tekerlekli sandalye ile gezmek kolay değil, trafik olmayan kısa bir sokağı var. Orada gezip alış veriş yapar, karnınızı da doyurabilirsiniz. Özelli olmayan bir ilçe.



Başlıca köyler
Şunu hemen baştan söylemem gerekir ki genel olarak köylerde tekerlekli sandalye ile gezmek hemen hemen mümkün değil. Hem dik hem yollar taşlık. Arabanızın ulaşabildiği yere kadar gidip, aracınızdan inmeden etrafı görebilirsiniz.

Eski Bademli tarihi adı ile Gliki, tesisi az, yerleşimi çok, sevimli bir Rum köyü. Ancak tekerlekli sandalye ile ne gezmek mümkün ne de bir lokanta ve kafeye ulaşmak mümkün.
Zeytinliköy





Adanın en canlı ve sevimli köylerinden; oldukça fotografik Ancak resimlerde de görüldüğü gibi burada da tekerlekli sandalye ile ne gezmek mümkün ne de bir lokanta ve kafeye ulaşmak mümkün. Onun için hiçbir fotoğrafta beni göremiyorsunuz. Ben araçtan inemediğimden bunları eşim çekti. Arka sokaklar içindeki Barba Hristo’nun muhallebisi bir ada klasiği. Gerçi adada sakızlı muhallebi her yerde güzel yapılıyor ama yaşlı Hristo’da bu tatlıyı yemek bir kültür, bambaşka bir tat..Ben ulaşamadım ama eşim ulaştı da muhallebinin tadına bakabildik.


Kaleköy



En hareketli ve tek deniz kıyısında yer alan köy. Aşağı Kaleköy’de restoranlar, Tekne Turu, çay bahçeleri ve küçük hediyelik eşya kulübeleri var. Otelimize yakın olduğundan tüm akşamlarımızı burada geçirdik. Eleni lokantasında deniz ürünleri yedik, ama fiyatlar epey tuzlu olduğundan ancak bir geçe burada yiyebildik.
Yukarı Kaleköy’de ev ve konaklama alternatifleri, kale kalıntıları, kilise, cami, ada manzarası ve İmroza Sabun atölyesi varmış, ama ulaşmak mümkün değil.
Dereköy,
Tamamına yakın terk edilmiş rum evlerinden oluşuyor. Hüzünlü bir görünüşü var. Sandalye ile gezmek mümkün değil. Aracımızla içinde dolaştık. Sadece yol kenarında bulunan tesiste inip çay içebildik.
Tepeköy’de eski terk edilmiş Rum evleri, okul ve Yorgo’nun tavernası ile bağları varmış. Fazla tepede olduğundan gene gezmemiz imkansız olduğundan uzaktan bakmakla yetindik...
Şirinköy Eski hapishane ve yağ fabrikaları görülecek yerler ama ilgimizi çekmedi. Düz bir yerde olduğundan gezilmesi mümkün ama arabadan inmemizi gerektiren bir yer olmadığından şöyle bir araba turu atıp çıktık.
Deniz, Plaj, Koylar
Denize girme imkanı bol bir ada. Hepside halka açık plajlar. Ancak gene maalesef hiçbirinde tekerlekli sandalye için bir önlem alınmadığından denize girme imkanı bulamadım. Zira kumsallar fazla, bu kumsalları aşıp denize ulaşmanız için en az 3 yardımcı bulmanız lazım. Uğurlu’da bulunan Gizli liman plajında bazı yerlerde kumsala ahşap yollar yapılmışsa da, yeterli uzunlukta olmadığından buralarda da yardımsız ulaşmak mümkün değil. Yardım konusunda çalışanlarda fazla bir istek görmedim. Tabi mecbur değiller.
Bu nedenle eşim denize girerken ben aracın içinde bekledim. Ama siz yanınızda güçlü yardımcılar varsa bilhassa Gizli Limanında denize girebilirsiniz. Size kısa kısa plajları anlatayım.
Uğurlu ve bağlantısındaki Gizli Liman plajları.





Adanın diğer ucunda yer alıyorlar. Yukarıda belirttiğim gibi güçlü bir yardımla bilhassa gizli limanda denize girebilirsiniz.
Laz Koyu ise toprak yoldan ulaşılan daha küçük ve korunaklı bir koy. Su hep sakin ve sığ. Plaja normal insan bile zor ulaşabilir. Burada denize girmeyi hiç düşünmeyin, tepeden seyretmekle yetinin.:((


Aydıncık Plajı ise daha canlı, tesis olarak çok alternatifli. Gizli limandan sonra engelli için uygun ama kumsal uzun olduğundan 2-3yardımcı ile denize ulaşabilirsiniz. Yerleşim yerlerine daha yakın olduğundan tercih edilebilir

Kalafoz plajı : Sardunya Beach Club’da sörf yapanları izlemek, bu ortama yakın olmak için iyi bir tercih.Sörf sebebiyle hem kalabalık hem de hemen hemen tüm araçlar yabancı plakalı.


.
Gökçeada kesinlikle huzur, sakinlik, doğallık arayanların adası. Burası “citta slow” tabir edilen yavaş şehirlerden. Çok hareketli, çok turistik bir ada beklemeyin. Tıpkı ada girişinde yazdığı gibi “Yavaşlayın, Gökçeada’dasınız” Tekerlekli sandalye için genel olarak zor ama aracınız varsa gidin, gitmeye değer. Ada yerlisine göre “deniz en çok Eylül’de güzel”. Hem daha sakin. Bence de Eylül’de gidin.


3 Ağustos 2018 Cuma


ENGELLİLER İÇİN KAPADOKYA



Daha önceki yıllarda gittiğim ve engelliye pek uygun olmadığını bildiğim bölgeye gitmeden önce, tekerli sandalyeli ziyaretçiler konusunda bilgi almak için Turizm Müdürlüğünün Ürgüp bürosunu aradım. Konu hakkında bilgi almak istediğimi söylediğimde telefondaki yetkili “yetkili eleman olmadığını, bu konuda bilgi almak için Nevşehir’de Turizm Müdürlüğünü aramam” gerektiğini söylendi. Orayı aradığımda ise, telefona çıkan yetkili de konu hakkında bilgisinin bulunmadığını” söyleyerek benim Nevşehir Müze’sini aramamı söyledi. Ben müze için gelmediğimi söylediysem de sonuç değişmedi. Sonuçta bu konuda bir çalışma olmadığını anladım. Aşağıda notlardan da görüleceği üzere haksız düşünmediğim ortaya çıktı. Hatta Göreme’deki turizm bürosuna şöyle bir uğrayayım dedim, içeride hiçbir görevli bulamadım. Günahlarını almayayım beklide kısa bir süre kapatmışlardır, zira uzun süre kapısında bekleyemedim.


Şimdi Kapadokya’nın önemli noktalarını gezmeye başlayalım.




Haritada da görüldüğü gibi bölgede belli başlı 6 gezi noktası (Ürgüp, Ortahisar, Uçhisar, Göreme, Çavuşin ve Avanos) bulunmaktadır. Bunlardan iki günlük gezime sığdırabildiğim yerlerde aldığım notlar aşağıdadır.

ÜRGÜP

Kaldığım otel burada olduğundan ilk gezi noktam burası oldu. Akşamları hareketli olan çarşısını, araç park yeri bulamadığımız için detaylı gezme imkanımız olmadı. Zaten fazlada bir ilgimizi çekmedi.  Meraklıysanız ve araç park yeri bulursanız ve kalabalıkta hareket etme şansınız varsa gezmeniz mümkün.

Burada görülmesi gereken yerler içinde yer alan tanınmış bir dizinin çekildiği Asmalı konak binası müze olarak gezilebiliniyormuş. Tekerlekli sandalye ile gezilmesi mümkün değil, önünden geçerken binaya baktık. İsterseniz önünde inip hatıra fotoğrafı çekebilirsiniz.



Gene uğranılması gereken yerlerden Turasan Şarap Fabrikasının satış mağazasını gezebilir ve alış veriş yapabilirsiniz. Mekan olarak uygun, meraklıysanız şarapların tadına da bakabilirsiniz.


Buradan çıkıp Kapadokya’nın simgelerinden birisi olan 3 güzellere gidiyoruz. Her yıl yaklaşık 2 milyon kişinin ziyaret ettiği bu peri bacaları, aslında sahip olduğu efsane ile meşhurmuş.




UNESCO Dünya Mirasları listesinde yer alan bölge, peri bacalarının efsaneleri ile daha da ilginç hale geliyor. Efsaneye göre; Kapadokya’da bir Kral ve Kraliçe yaşarmış.
Kralın kızı, bir gün bir çobana aşık olmuş ve evlenmeye karar vermişler. Tabi her zaman olduğu gibi kara vicdanlı Kralın bu evliliğe onayı yokmuş. Sonra, bu aşıkların bir de çocukları olmuş. Belki Kral yumuşar diye çocuğu Krala göstermek üzere yola düşmüşler. Fakat acımazsız Kral, hem aşıkların hem de çocuklarının öldürülmesini emretmiş. Bunu duyan aşıklar, Allah'a çıkış kapısı göstermesi için yalvarmışlar. Efsaneye göre Allah, bu 3 kişiyi de gördüğünüz peri bacasına çevirmiş.


Giriş ücretsiz. Zaten girilecek bir yer yok. Tepeden fotoğraf çekmekten başka bir özelliği yok. Ama buraya bir rampa bile yapmayı akıl edemeyenler yüzünden bizim bu şansımızda yok. Gittiğimiz tarihe pek kalabalık olmadığından aracımızla yaklaşıp uzaktan bu üç güzelleri izlemekle  yetindik. Kalabalık bir güne denk gelirseniz, burayı ancak geçerken gördüğünüzle kalırsınız.Benim şansıma araç park yeri vardı ama inip görme şansım yoktu.


UÇHİSAR

Kapadokya’yı şöyle bir tepeden görelim diyenlerin ilk tercihi olan Uçhisar kalesi, bölgenin tam tepesinde bulunuyor. Ayaklarınızın altında Kapadokya coğrafyası ve karşınızda Erciyes dağı sizi karşılıyor. Tabi bu ifade kaleye çıkabilenler için. Tekerlekli sandalye ile çıkmak mümkün değil. Benim gibi yakınına kadar gidip fotoğraf çektirebilirsiniz. Gene park sorunu yaşayabilirsiniz. Zaten önerin sezon ortasında gitmeyin, sakin bir zamanda gidin.



Ben kaleye çıkamasamda, kaleye çıkan eşimin kalenin tepesinden çektiği fotoğrafları sizlerle paylaşabilirim.




ÇAVUŞİN
Kapadokya’da, peribacalarının en yoğun olduğu bölge Göreme ile Çavuşin arasında bulunuyor. O yüzden, Kapadokya bölgesinin en güzel bölgelerinden birisi de Çavuşin. Bu arada, bu saydığım bölgelerin hepsi zaten yan yana. Araca atlayıp 5 dakika ilerledikten sonra, hemen yeni bir bölgeye ulaşabiliyorsunuz. Burada ilgimizi çeken iki yer oldu, Paşa bağı ve Zelve.

Paşabağı







İnce uzun peri bacalarının tepelerine küçücük şapkaların konmuş mantar gibi hallerinin en güzelleri Paşa bağında bulunuyor. Burada gezi yerlerinin bir bölümünü, güçlü bir refakatçiniz yardımı ile gezebilirsiniz. Belki de bölgedeki geziye uygun tek yer burada. Bazı yerlere ise dik yokuşlar nedeniyle girmek imkansız. Yani düzenleme yapılması çok zor. Araç park yerinden bile bu güzelliklerin önemli bölümünü görebiliyorsunuz. 









Gezi yolunda ise göreceklerinizin yerler aşağıdadır. 








Zelve



Zelve ise, olağanüstü kiliselere ev sahipliği yapan ve kayalardaki oymaları ile tanınıyor. Burayı gezmek için para ödeyerek içeriye giriliyor. Kapıdaki yetkililer “tekerli sandalye için uygun değil” dedikleri için içeriye girmedik. İçersindeki manzaranın güzelliğini maalesef göremedik. Düzenleme yapmaya uygun mu bilemiyorum. Keşke yapılabilseydi diyerek oradan ayrılıyoruz.

GÖREME



Göreme, Kapadokya’da gezilecek yerler açısından tam bir kasaba tadında ve bolca seçenek sunan bir yer. Kapadokya bölgesinin tam kalbi sayılabilir. Özellikle daracık sokakları ve mistik havası ile ilgi çekiyor.Tabi tekerlekli sandalye ile ve kalabalık bir saatte bunun mümkün olamayacağını söylememe gerek yok sanırım.


Kaldırımlar dar ve satıcıların işgali altında. Gündüz sıcak altında belki gezebilirsiniz ama geçe yani en hareketli zamanda bu mümkün görülmüyor. Park yeri burada da sorun. Engelli otolar için bir park yerine rastlamadım. Zaten olsa da boş kalması mümkün olamaz. Engelliye uygun tuvalet göremedim. İlginç restoranlara ulaşmak mümkün değil. Zira yüksek kesimlerde ve dar ve zor sokakları tırmanmanız gerek. Birde içlerinde merdivenler bulunmakta. Biz maalesef bu nedenle manzaraya hakim bir yerde yemek yeme şansını bulamadık. 

Burada yapılan at sırtında gezi yapmamız mümkün değil ama uygun tasarımlı ATV de olmadığından bunlardan da istifade edemedik. Hiç olmasa bir kaçı bu yönde dizayn edilse bizde bunlardan istifade edebilirdik. İnşallah bu yönde yani engelliye uygun gezi araçları tasarlanır.  Böylece engellilerde Aşıklar tepesinden manzara seyredebilirler.




Göreme’de dolaştıktan sonra, araba ile yola devam ediyoruz. Hemen yanı başındaki Göreme açık hava müzesi bir sonraki durağımız oluyor. Göreme Açık Hava Müzesi, bölgede bulunan 360’dan fazla kilisenin en yoğun olduğu, hatta en iyi korunmuş kiliselerin bulunduğu bir bölge. Burası, açık hava müzesi. Yani özel korunmuş bir bölge. Açık alan. 6 tane de kilise var. Ayrıca 2 tane manastır bulunuyor. Burası neden mi önemli ?



Çünkü dönemin yalnızca din adamlarının eğitildiği ve yaşamlarını ikame ettirdikleri bir yer. Kiliseler, şapeller ve hayatlarını devam ettirmeleri için ihtiyaçları olan her şeyi kurdukları yerleşim alanı.

Ama özellikle dini değerler açısında çok kıymetli. Açık hava müzesinde bulunan 6 kilise ise : Yılanlı kilise, Azize Barbara Kilisesi, Karanlık Kilise, Çarıklı Kilise ve Tokalı Kilise. Ancak burada da gezi arzumuz hemen kapısında sonlanıyor. Görevliler buranın da engellilere uygun olmadığını söylüyor. Zaten durum çıplak gözle de görülebiliyor. Kapadokya’nın mutlaka görülmesi gerektiği söylenen uzaktan görebildiğimizle yetiniyoruz.



AVANOS

Avanos, çömlekçileri ile nam salmış bir yer. Hititler zamanından gelen bu gelenek, halan günümüzde de sürdürülüyor. Aynı zamanda Kızılırmak’ın da hemen Avanos’un kalbinden geçip geçmekte.
Bu nehir sayesinde killi topraktan faydalanmak adına, yüz yıllardır süregelen çömlek kültürünü hala devam ettiren bir çok sanatçı bölgede efsane eserler üretiyor.

Dünyanın en enteresan 10 müzesinden birisi seçilmiş olan saç müzesini görmek istiyoruz. Ama göremiyoruz. Zira uygun değil. İçeride çömlek yapımını izleniyormuş,  Bu arada buraya saç müzesi denmesinin nedeni yine biraz eskilere dayanıyor. Ama öyle çok uzak değil.
Çömlek ustası, zamanında Fransız bayan arkadaşının ne yazık ki ülkesine dönmeye karar vermesi ile, bir tutam saçını rica edip, onu duvarına asmış. Daha sonra ise atölyeye gelen kadın ziyaretçilerin de saçlarından bir tutam bırakıp, altına saçlarının hikayelerini yazmaları ile birlikte, saç müzesi ortaya çıkmış. Yani anı olarak bırakılan saçlar, bir süre sonra müze olmuş. Yılda 2 kez bu saçlardan (Haziran ve Aralık aylarında) çekiliş düzenliyormuş.Çekiliş günü kapıdan giren ilk kişi, rastgele 10 saç seçiyormuş ve o 10 kişi aranıp, Kapadokya’ya davet edilip, tüm masrafları karşılanıyormuş

Saç müzesinden çıktıktan sonra,  yolumuzu Kızılırmak'a çeviriyoruz. Burada insanların karşı tarafa geçmesi için yapılan asma köprü bulunmakta. Her asma köprü gibi (belki biraz fazla) sallandığından bölge insanları köprüye sallanan köprü adını takmışlar. Buraya gelenlerde bu köprüye mutlaka gidiyorlarmış. Hatta Paris'in bir köprüsünde olduğu gibi asma kilit takanlara da rastlanıyor. Tekerlekli sandalye ile bu sallanan köprüden geçmeyi pek sağlıklı bulmadığımızdan seyretmekle yetiniyoruz

Güray Müzesi

Bir sonraki durağımız ise, benim çok ama çok beğendiğim, takdir ettiğim ve hayran kaldığım Güray Müze oluyor. Hitit kavminden süre gelen çömlek sanatının en önemli adresi olan Güray Müze’sinin önündeki meyli görünce biraz tereddüt ediyoruz. Bu halimizi izleyen bir yetkili yanımıza gelip bizi müzeye davet etti, “mutlaka görmelisiniz” dedi. Bende engelli olduğumu bu nedenle çekindiğimi söyledim. Bunun sorun olmadığını söyledi. Bizde bunun üzerine gezmeye karar verdik. İyiki de bu kararı almışız. Gerçekten hayran kalınacak bir yer yaratılmış yerin altında. Müzeyi tanıtmayı  kendi broşüründen yapalım.



Müze her yönü ile tekerlekli sandalyeye uygun tasarlanmış. (diğer müzelere örnek olsun, istenirse her şey mümkün) Girişteki rampalarda görevliler yardımcı oluyor. Ücreti 7 tl.olup, refakatçiden ücret almıyorlar. İçeride tekerlekli sandalyelerde bulunmakta. Engelliye uygun tuvaleti de mevcut. Bu konudaki hassasiyetleri için müze kurucularına teşekkürü burada da tekrarlamak istiyorum. Mutlaka ve mutlaka gidin ve ilginç müzeyi ziyaret edin ve çıkarken satış mağazasından mutlaka bir şeyler alın. Buraya katkınız olsun. O kadar değişik ve güzel ürünler var ki zaten almadan çıkmanız mümkün değil.









Sonuç olarak şunu söyleyebilirim ki Kapadokya bölgesi hali hazırda engelli turizmine uygun değil.  Ben gezim boyunca maalesef çok yeri göremediğimi düşünüyorum. Türkiye'nin bu en önemli turizm bölgesinde bu konuda yeterli düzeyde alt yapı çalışması olmaması üzücü. Otellerin bazılarında istenen düzeyde olmasa da düzenlemeler bulunmaktadır. İşletmelerde ise gerekli düzenlemeler bulunmamaktadır. 
Gezi yerlerinde ve gezi araçlarında bu konuda gerekli düzenlemeler yapılmamış durumda. Gezi yerlerinde tuvalet bulunmamaktadır. Anlaşılan buradaki yerel yönetimler yetkilerini kullanmamakta, gerekli düzenlemeler konusunda işletmeleri zorlamamaktadırlar. 
Genel tuvaletlerde engelliler için özel yerler yapılmamıştır. İlgili devlet kurumları da bu konularda maalesef yeterli denetimleri yapmadıkları gözlenmektedir. Bu nedenle bölgeye giderseniz, benim gibi sadece araç içinde gördüklerinizle yetinmek durumunda kalacaksınız. Bu yeterli değil ama gene de gidilip görülmeye değer bir bölge. Gidelim ve yetkilileri bu konuda önlem almaları yönünde zorlayalım. Belki bu sayede bir şeyler yaparlar diye düşünüyorum.
Efes gezi notlarında da belirttiğim gibi gerek Efes ve gerekse Kapadokya bölgesinin bir an önce engelli turizmine açılması, bu yöndeki çalışmalara bir an önce başlanılmasını hem tüm engelliler adına ve hem de ülke turizmi adına sayın devlet büyüklerimizden acilen talep ediyorum.