ENGELLİLER İÇİN ŞANLIURFA – HARRAN – HALFETİ
“GELEN AĞLAR,GİDEN AĞLAR” DERLERMİŞ
URFA İÇİN…ÖNCE “NEREYE GELDİM BEN” SONRA DA “NASIL AYRILIRIM BURADAN” DİYE
AĞLARLARMIŞ.
Gezi rotamızda bu defa 'Peygamberler şehri' olarak nitelendirilen Şanlıurfa'dayız.
Ayni zamanda “efsaneler şehri” olarak tanımlanan bu kadim şehir yeme içme
konusunda Gaziantep ile yarışmaktadır. Şanlıurfa, insanlık tarihinin en önemli
yerleşim yerlerinden bir tanesi. Cilalı Taş Devrinden beri burada insanlar
yaşamaktadır. Daha da önemlisi, bundan 12 bin yıl önce, Dünya’nın bilinen en
eski tapınağı olan Göbeklitepe’nin de bulunduğu yerdir. ( Bakınız: (https://engelsizseyyah.com/2019/03/4023/))
Bugüne kadar burada Sümerler’den tutun da, Bizans’a kadar pek çok uygarlık
görülmüştür. 1094 yılında Büyük Selçuklu, 1516 yılında da Osmanlı hakimiyetine
girmiştir. 1. Dünya Savaşında önce İngiliz, sonra da Fransız yönetimine giren
şehir, Cumhuriyet sonrasında 1924’te il olmuştur.
Gezme yeri fazla olduğundan 3 gün
kalmamıza rağmen bazı yerleri görme şansımız olmadı. Ama sizde en az 3 gün
ayırın ve aşağıda belirttiğim yerleri mutlaka görün. (Pazartesi müzeler kapalı
aman unutmayın) Ben uçakla geldim ve araç kiralayarak bu gezimi yaptım. Bu gezi
için araç şart. Zira Urfa dışına da çıkmanız gerek. Otel olarak engelli odası olan Dedeman Oteli
tercih ettim.
Bir de Urfa’da yapılması
gerekenlerden olan sıra gecesine katılamadım. Zira hafta içinde gittiğimden ve
hafta içinde sıra geçesi olmadığından veya olan yerler merdivenli olduğundan bu
etkinliği yapamadık.
Şehrin insanları çok yardımcı oldular. Nerede yardım
gerekse biz daha talep etmeden bir kaç kişi (erkek,kadın) hemen yardıma
geldiler. Esnaf da sıcakkanlı
ve yardımsever. Şehir içinde gezilmesi gereken yerler genellikle birbirine yakın
yerler. Gelin şimdi gezmeye başlayalım.
BALIKLIGÖL – AYN ZELİHA
Şanlıurfa’nın en turistik yeri ve aynı zamanda şehrin
sembolü haline gelmiş Balıklıgöl şehrin
merkezinde yer alıyor. Hemen yakınında otopark bulunuyor. Araçtan inip parka
girdiğinizde ilk hedef balıklıgöl oluyor. Ancak bölgede iki göl var: Aynzeliha (Hz.İbrahimin hemen arkasından kendisini ateşe atan
Nemrut’un kızı Zeliha’nın düştüğü yer)ve Halil-Ür Rahman. Bu bölgede ayrıca Rizvaniye Cami, Hz. İbrahim’in doğduğu mağara, Dergah Cami (Mevlid-i
Halil Külliyesi) ve Halil-Ür Rahman Cami (Döşeme Cami)gibi önemli birçok
tarihi yapı da bu alanda bulunuyor. Bunların hiç birine girmedim, zira pek
tekerlekli sandalyeye uygun değil.
Balıklıgöl
hakkında söylenen rivayetleri az çok duymuş olabilirsiniz. Kısaca özetlemem
gerekirse, Döneme hakim gaddar hükümdar Nemrut, Hz. İbrahim, saray
içerisindeki putları kırınca yakılmasını emreder. Şu an Halil-Ür Rahman
Gölü’nün olduğu yer odunlarla doldurulur ve Hz. İbrahim kalede bulunan iki
sütundan buraya fırlatılır. Hz. İbrahim ateşe atıldığında bir mucize
gerçekleşir ve ateş göle, odunlar da balığa dönüşür. Günümüzde de gölün
içerisinde bir sürü balık var. Halk tarafından bu balıklar oldukça değerli
kabul ediliyor.
Üç semavi dinin mensupları için
kutsal kabul edilen ve dünyanın 'en büyük doğal akvaryumu' olarak
adlandırılan Balıklıgöl, her yıl binlerce yerli ve yabancı
ziyaretçiyi ağırlıyor. Göl kenarına yapılan bir rampadan kolayca inmek
mümkün. Gölün üç kenarını tekerlekli
sandalye ile gezebilirsiniz. Caminin olduğu tarafta merdivenler bulunmakta. O
nedenle o bölgeye geçmedim.
ÇARŞILARI
Şanlıurfa hanları-çarşıları
genel olarak Balıklıgöl’ün doğusunda yer alıyor.
En bilinenler arasında Gümrük Han, Hacı
Kamil Han, Barutçu Han, Mençek Han, Şaban Han, Kumluhayat Han, Fesadı Han,
Samsat Kapısı Han, Millet Han ve Topçu Han var. Çoğunun içinde küçük bir çay, kahve
molası verme imkanınız var. Özellikle en meşhurları Gümrük Han içindeki
kahvehanelerden birinde menengiç kahvesi deneyebilirsiniz.
Bize canlı müzik denk geldi, bilmiyorum her zaman var mı?
Çarşıları tekerlekli sandalye il gezmeniz genellikle
mümkün. Bazı yerlerde merdivenler olsa da güzergah değiştirerek bu sorunu
aşabilirsiniz. Ancak yollar dar ve seyyar satıcılar nedeniyle, bilhassa
kalabalık günlerde zorluk yaşanabilir.
Şanlıurfa çarşıları satılan ürünlere göre isimlendirilip ayrılmış. Hepsi
neredeyse iç içe denilebilir. Bir kapıdan herhangi bir çarşıya girdiğinizde
yolunuzu bulmak bayağı zor. Her çarşının farklı sokaklara, çarşılara, hanlara
açılan onlarca kapısı olduğu için girdikten sonra yönünüzü
şaşırıyorsunuz.
Biraz zorlansanız da bu çarşıları gezmenizi tavsiye
ederim.
Gümrük
Han
Doğu'nun meşhur hanlarından bir tanesi. Gidince
gözünüz gönlünüz açılacak. Burada hem alışveriş yapabilir, hem de avlusunda çay
içip, kahve içip dinlenebilirsiniz. Şanlıurfa gezi programı için olmazsa olmaz bir yer, zira hem
tarihi dokuyu, hem de mevcut sosyo – ekonomik dokuyu inceleyebileceğiniz
yerlerden biri. 1563 yılında Kanuni tarafından yaptırılmıştır. Tekerlekli
sandalye ile girebilirsiniz. Burada soluklanıp çay veya kahvenizi
yudumlayabilirsiniz. Bu keyfi mutlaka yapın.
ŞANLI URFA MÜZESİ
Şanlıurfa’daki arkeoloji ve mozaik müzesinde 74
bin eser var. Türkiye'nin en büyük müzelerinden biri. Şanlıurfa Müzesi için
şehrin en iddialı müzesi denilebilir. Müzede Neolitik Çağ’dan Eski Tunç Çağı’na
kadar birçok eser var. Seramik eserlerden kolyelere, kesici aletlerden el
sanatlarına kısacası insanlık tarihine ait her şeye müzede yer verilmiş.
Göbeklitepe’nin ortaya çıkmasıyla müzeye yeni eserler de eklenmiş. İçeride bir
de Göbeklitepe’nin modeli yapılmış. Müzenin bahçesinde de bir mozaik havuzu yer
alıyor.
Müze Balıklıgöl’ün yanında Haleplibahçe bölgesinde yer alıyor. Giriş engelli ve
yardımcısı için ücretsiz. Engelliye uygun ve içinde engelli tuvaleti
bulunmakta. Pazartesi günleri kapalı. Bu nedenle bizim program aksadı ve
bu nedenle bu müzeye biraz fazla yürüme mesafesi olan Mozaik müzesine gitme
zamanımız olmadı. Aklımızda kalmadı değil. Aklımızda
kalmadı değil. Zira Amazon mozaiklerini görmek isterdim.
ŞANLIURFA KALESİ
Gene ulaşılması çok
zor olan Şanlıurfa Kalesi şehrin
merkezinde, Balıklıgöl’ün arka tarafında bulunuyor. Dambak Tepesi isimli bir tepenin üzerine kurulu.
Kalenin M.Ö 2000 yılında
Neolitik bir yerleşim yeri üzerine yapıldığı tahmin ediliyor. Urfa Kalesi’ne
ulaşım için tek seçenek yürümek kaleye
çok dik olmayan bir yoldan yaklaşık 5-10 dakika yürüyerek
çıkmak mümkün ama bizler için mümkün değil. Bu nedenle uzaktan seyretmekle
yetindik. Genelde kalelerin kaderi böyle oluyor.
HARRAN
Harran tarihi evleriyle, kalesiyle ve tarihin ilk
Üniversitesine ev sahipliği yapan ve bu esere ait kalıntıları ile meşhur.
Meşhur ev dizaynı (arı kovanını andıran)sadece bir bölgede bulunmakta..
Merkezde indikten sonra karşınıza gelen tarihi kapıdan geçerek evlerin
bulunduğu bölgeye ulaşabilirsiniz. Bölgede çok sayıda çocuk sizden okul
harçlığı istemeye gelecektir,haberiniz olsun. Sadece çocuklar değil tabi
büyüklerde var. Biz daha şehre girmeden bir araç yanımızda durdu, kendini
dernek başkanı olarak tanıtan birisi, bize eskortluk yaparak bu tarihi evlerin
yanına kadar getirdi. Sonra benim sandalyeyi kaptı ve tarihi kaleye kadar götürdü. Kısa bir tarih
bilgisi verdi. Bende “ne iyi insanlar var” diye düşünürken “bu hizmeti karşılığında
ödeme yapmam gerektiğini” söyledi. Biraz şaşırdım ve ödememi yaptım. Biraz
garip geldi ama neyse, demek adet böyle.
GAP sonrası su gelen tarlaların eşliğinde
vardığımız Harran’daki diğer önemli yer ise dünyanın ilk üniversite yapısının
bulunduğu alan. Bu önemli eserin bulunduğu yer çalışmalar dolayısı ile kapalı
fakat yakınından içini tamamen görebilirsiniz..Tarihi Harran evinde (ben böyle
iki mekan gördüm.)bir kahve içmeden dönmeyin derim.
ESKİ HALFETİ
Eski Halfeti 2000 yılında Birecik Barajı’nın yapımı ile büyük bir kısmı
sular altında kalmış bir şehir. Yalnızca Halfeti değil, Fırat Nehri kenarındaki
bir çok yerleşim yeri bu durumu yaşamış. Yerlilerin çoğu devletle anlaşarak
Yeni Halfeti’ye taşınmayı kabul edince (kabul etmek zorunda kalınca?) şehir tam
bir hayalet şehir haline bürünmüş. Hatta dünyada ‘yavaş şehir’ anlamına gelen ‘Cittaslow’ kategorisinde kabul edilen yerlerden biri.
Olaydan sonra zaten yalnızca yamaçtaki evler ayakta kaldığı için küçücük ve
inanılmaz durağan ve hüzünlü bir yere dönüşmüş. Burada geçmişleri hatta
yakınlarının mezarları bulunan bir çok insan bulunmakta. Zengin olanlar
mezarları taşımışlar ama diğerleri bunu da yapamamışlar L
Halfeti’de ne yapılır, neler var derseniz şehrin asıl olayı
tekne turu yapmak. Tur tekneleri kişi başı 15 TL. Tekne turları özel ayarlamadıysanız genelde 1 saat
sürüyor. Teknelerin genel rotasında Rum Kale,
şu meşhur batık minareli Savaşan Köyü ve
yol boyunca görebileceğiniz dağlardaki mağaralar var. Bilhassa Rumkale sıradışı bir
zenginlik.
Tekne turu haricinde sahil şeridi boyunca gezmek de
oldukça keyifli. Merkezde suyun kenarında yer alan caminin ön tarafına
gittiğinizde bir kısmının sular altında kaldığını fark ediyorsunuz.
Halfeti’ye
ulaşımda yollar gayet rahat ve güvenli. Önünüze ilk olarak Yeni Halfeti geliyor. Eski
Halfeti için biraz daha yol almanız gerekiyor.
Yoğun günlerde, Günün erken saatlerinde gittiyseniz
merkezde araç için yer bulmak mümkünmüş ama saat ilerledikçe imkansız hale
geliyormuş. Biz Mart ayında gittiğimiz için park yeri konusunda sorun yaşamadık.
Bence sizde Mart- Nisan aylarını tercih edin.
Yoğun ayları Mayıs, eylül ve Ekim ayları oluyormuş. Bu aylarda sıkıntı
yaşandığı, tekne için bile sıra beklenildiği söylendi.(Bu bilgileri tekne
kaptanımız Mehmet Kaptan’dan aldık. Kaynak sağlam yani).
Önce kısaca Siyah Gül’den bahsedeyim. Sadece bu
bölgede yetişen siyah gül buranın simgeleri arasında. Götüreyim de evimde de
yetiştireyim diye düşünebilirsiniz ama bu mümkün değilmiş. Başka yerde gene gül
açıyormuş ama kesinlikle gülün rengi siyah olmuyormuş.
Tam iskeleye geldiğimizde bir tekne kalkmak üzereydi.
Ama ona (nedense) binemedik. Mevsim itibariyle gelenler sayısı az olduğundan ve
biraz da ümitsizce bir sonraki tekneyi yani teknenin dolmasını bekledik. Zaten
buraya gelene kadar tekerlekli sandalye ile bu tekneye binip, binemeyeceğim
konusunda tereddütlerim vardı. Binemeseydim, gene eşimin izlenimleri ile yetinecektim. Ancak bu kuşkumuz ilk görüşme sonucu ortadan
kalktı.”Hallederiz” dediler. Dediler ama
bakıyorum tekneler pek uygun değil. Bir bildikleri vardır herhalde dedik be
beklemeye başladık. Bu arada bir tekne dikkatimi çekti. İçinde Atatürk resmi olan
bir tekne. Çok hoşuma gitti.
Biz ise teknenin dolmasını dua ederek bekledik, hatta
bir ara ümidimizi bile kaybettik. Biraz zaman geçti, biz Fırat nehri boyunca
bir yandan geziyor bir yandan da araç gelsin diye dua ediyoruz Neyse 1-2
gelenler oldu da tekne gezimiz gerçekleşti. En az 15 kişi olması gerekiyormuş.
Daha önce
tekneye binenleri de indirip bizi yeni tekneye götürdüler. Götürdükleri tekne
yukarıda bahsettiğim tekne olması güzel bir rastlandı oldu. Burada tanıştık
Mehmet Kaptanla. Gencecik bir insan. Yukarıya çıkmak mümkün olmadığından bütün
gezi boyunca kendisi ile sohbet ettik.
Konusuna vakıf, güler yüzlü ve
Tam bir Atatürk fanatiği.
Zaman, zaman Kinayeli bir şekilde bize ve tüm yolcularına bölgeyi
anlattı. Bölgede böyle insanların olması bölge için ve Ülkemizin için büyük bir
şans. Kendisine ve tüm çalışanlara teşekkürler.
Son olarak şunu da belirteyim ki, beni bindirmek için bu kadar
gayret ettiler ve ücret bile almadılar. Tekne gezisi için Engellilerden ücret
almıyorlar.
BİRECİK
Halfeti dönüşü Uçak için vaktimiz olduğundan ve daha önemlisi Haş
haş kebabı yemek niyeti ile Birecik’e uğradık. Yediğimiz içtiğimiz bizde kalsın.
(ama sizde mutlaka yiyin-Mehmet Kaptanın tavsiyesine uyarak Sefa Kebap
salonunda yedik. Tavsiye ederim. ) Bu arada
Birecik demişken Kelaynak kuşlarını anmamak olmaz. Fırat nehri kıyısında
kelaynak üreme çiftliği bulunmakta.Zira bu kuşların soyu maalesef tükenmekte.
Birecik’te meşhur köprüsünü
seyrederek ve (Birecik Köprüsü, yapıldığı tarih itibariyle. Türkiye'nin
en uzun betonarme karayolu köprüsüdür.Yapım
1951-1956), Fırat Nehri boyunca bir
yürüyüş yaparak buradan ayrıldık.
Üç günlük gezimizde bu kadar yer gezebildik. Tabi güzel şeylerde
yedik ve alışveriş yaptık. Urfa’da gidemediğimiz, göremediğimiz bir birçok yer
ve eser kaldı. Ama sizlere tavsiye edeceğim ve gezerken fazla zorlanmayacağınız,
her an yardıma hazır insanların olduğu bir şehir.