ENGELLİLER
İÇİN EDINBURGH
Edinburgh seyahatimi Londra'dan tren ile yaptım. Öncelikle bu
seyahat ile bilgi vermek istiyorum. Londra'dan Edinburgh tren yolculuğu dört
buçuk saat sürüyor. Güneyden kuzeye hemen hemen bütün İngiltere boyunca ülkeyi
geçmiş oluyorsunuz. Bu yolculuğunuzda Doncaster, York ve Newcastle gibi ilginç
şehirlerini tren penceresinden seyretme imkanı buluyorsunuz.
Londra King Cross garından bilet alırken engelli indirimi
yapıldığını öğrendim. Burada şunu belirtmeliyim ki bu tip biletleri internet
yerine bizzat gardan almanın indirimlerden yararlanmak için faydalı olduğunu
düşünüyorum. Yerim garanti olsun indirim
önemli değil diyorsanız başka tabi. O zaman çok önceden internetten
biletlerinizi alınız. Ben genelde biletlerimi gardaki gişelerden alıyorum. Hem
garın durumunu hem de engelli olarak nasıl ulaşacağınızı, trene nasıl
bineceğinizi yerinde görmek önemli. Bunu
seyahat saatine bırakırsanız, olmadık sürprizlerle karşılanmanız nedeniyle
zorluklar yaşamanız mümkün. Mesela ben tren garına giderken garın metro
durağında asansörün çalışmadığı gibi bir aksilikle karşılaştım. Bu durum bana
tam 45 dakikaya mal oldu. Bu nedenle yaban ellerinde tedbirli olmak şart.
Burası Londra böyle şeyler olmaz diye asla düşünmeyin.
Dediğim gibi engelli olduğumu gören gişe görevlisi (kendisine
teşekkür ederim çok yardımı oldu) bana ve eşime bir kart çıkartarak (yanınızda
fotoğraf taşıyın, yoksa da üzülmeyim garda vesikalık çeken yer var. Sadece 2
poundunuza mal olur. Görevli bu konuda da yardımcı oldu siyah beyaz yeterli
olur dedi. Böylece 6 pound yerine 2 pound ödedik.) toplamda iki kişi için 50
pounda yakın indirim sağladı. Bunun yanında engelli olarak yapmamız gerekenleri
anlattı hatta doldurmamız gereken başvuru formunu bizzat kendisi doldurarak
"hizmette sınır yok" dedi. Her zaman böylesi denk gelmez. Bizim
şansımıza denk geldi. Ama engelli hizmeti almak için bir form doldurmanız
gerekiyor. Böylece adınız ilgili hizmeti veren kısma iletiliyor.
Seyahat günü gardaki özel bölüme (Harry Potter ’in 9,5 no.lu
peronunun! Yanında yer alan Bu bölümün adı Elphick Room)giderek elimizdeki
belgeyi gösterdik ve beklemeye başladık. Zamanı gelince bir görevli geldi ve
bizi trene bindirdi. Engelliler için ayrılan masalı ve hemen tuvalet yanındaki
yerimize yerleşerek rahat bir seyahat yaptık. Bu dönüşte de aynen gerçekleşti.
İskoçya’nın başkenti Edinburgh; sahip olduğu mirası, kültürü
ve şenlikleriyle ünlü. Eski ve Yeni Şehrin “Dünya Mirası Alanları”nı keşfetmek
için görülmesi gereken bir şehir. İskoç ruhunun olduğu gibi canlı bir
şekilde hissedilebileceği bir şehir. Bir gayda ve bir etek, bu günlerde
bile günlük yaşamın bir parçasıdır. Yalnız bu gayda işini fazla
abartmışlar her sokakta gayda çalanlara rastlıyorsunuz.
Tren Edinburgh İstasyonu’na ulaştığında, şehirde bizi ilk
karşılayan Scott anıtı oluyor. Şehir tamamıyla bir Harry Porter setini
andırıyor.
Genel yapısı itibariyle iniş çıkışlı olan şehir bu yönü ile
tekerlekli sandalye ile seyahat için fazla konforlu olmayabilir. Aşağıdaki
notlarımda da göreceğiniz gibi bazı yerler ulaşmak epey gayret sarf etmenizi
gerektiyor. Biz daha önce yazılan gezi notlara bakarak yürüyerek gezmeyi
planladık ve uyguladık. Ama o notları yazanların tekerlekli sandalyelileri kastetmediklerini
maalesef geç fark ettik. Edinburgh’u gezerken doğru olanı "hop on-hop
off" gezi otobüslerini tercih
etmekmiş. Siz giderseniz bence bu yolu tercih edin. Her yere şehir içi
otobüslerle ulaşmanız mümkün. Biz bu yolu seçtik. Ama bilet ücretleri yüksek.
İndi bindi bile yapsanız otobüse iki kişi için 3.40 pound ödemek
durumundasınız. (Bir kişi 1.70 pound) .Paramızın değer göz önünde tutulduğunda
maliyet yüksek oluyor. Burada size tavsiyem "D Ticket" almanız. Bir
gün geçerli olan bu bilet 4 pound olup bunu gün içinde sınırsız kullanabilirsiniz.
Otobüsler nakit para alıyor ama para üstü vermiyor. Bunu bilerek yanınızda hep
bozukluk bulundurun. Belirttiğim günlük bileti gene ilk bindiğiniz otobüsten alabilirsiniz.
Bunun yanında duraklarda fazla bekliyorsunuz. Bizim gibi Ekim ayında giderseniz
ayrıca duraklarda üşümekte ekstrası. Artık tercih sizin.
Ama diğer bir konuyu tercihinize bırakmam istemem. Ekim
ayının 14. gittiğimiz şehirde hatırı sayılır bir soğuk vardı. Zaten buraların
yağmuru malum, birde soğuk eklendiğini düşününce bavulunuza bol bol kalın
giysiler, mont ve yağmurluk koymalısınız. O nedenle gezi tarihini belirlerken
hava şartlarını göz önünde tutun. Her zaman belirttiğim Avrupa gezi planlarında
sonbahar aylarında güneyi tercih edin. Kuzeyi Mayıs ve Haziran aylarını tercih
edin. Ben bu defa bu kaideye uyamadım. Zira Londra'ya kadar gelmişken, (buraya
yerleşen kızıma) gelmeyi düşündüğüm Edinburgh’u
araya sokayım dedim.
İngiltere zaten pahalı bir ülke, bir de paramızın değerini
de göz önünde tuttuğumuzda, gezi bütçesini yaparken dikkatli olmamızı tavsiye
ederim. Bir pizza veya hamburger ile bir meşrubat aldığınızda 15 pound
ödüyorsunuz. Ulaşım fiyatlarını yukarıda
anlattım. Otellerde ucuz değil. Müze hariç diğer ziyaret edilecek yerler
paralı. Yani engellilere ücretsiz değil, ama hatırı sayılır indirim yapılıyor.
Ama sorun paramızın değersizliği sonuçta. (Yazımın tarihinde 1 pound 7,50 TL.
İdi).Bu nedenle gezi planınızda bir gün bile önemli. Günleri tam değerlendirin,
böylece gün sayısını azaltın.
Bu genel bilgilerden sonra gezmeye başlayalım. Edinburgh’un
3 ana bölgesi görülmeye değer. Edinburgh’un baş tacı olan kalesine, katedral,
kilise, saray ve müzelere ev sahipliği yapan UNESCU kültür mirasları arasında
yer alan eski şehir( Old town). Aslında en yeni binası 100 yıllık olan ve
şehrin en iyi alışveriş merkezlerine ve çağdaş müzelerine ev sahipliği yapan
yeni şehir (New Town) ve deniz kenarında şehrin en iyi gastronomi duraklarına
ev sahipliği yapan leith bölgeleri. Bu muhteşem şehrin tamamının görülebileceği
en ideal yer ise kayaların üzerinde inşa edilmiş, şehri tepeden gören Edinburgh
kalesi. Bu nedenle ilk hedefimiz de burası.
EDİNBURG KALESİ
Edinburgh gezisi kapsamında
görmenizi şiddetle tavsiye edilen birinci yer, her sene 1.5 milyondan fazla
kişinin ziyaret ettiği Edinburgh Kalesi olacak.
Edinburgh Kalesi ya da diğer
adıyla Castle Rock – Kaya Kalesi, 350 milyon önce faaliyette olan sönmüş bir
volkanın bacasının üstünde bulunuyor. Kale
MS 600 yılında yapılmış gerçek bir şaheser ve tatbiki de Dünya Miras Listesinde.
8 bin yıl öncesine dair yerleşim olduğuna dair
kalıntılar olan bölgede, iki bin yıl öncesine ait olan iskeletler de bulunmuş.
Yüksek bir
tepede kayaların üzerinde konumlanmış, tarihin 1200 yıl geriye uzandığı Eski
şehre, neren bakarsanız bakın görebileceğiniz Edinburgh kalesi damgasını
vurmuş.
Kale İçinde Görebilecekleriniz:
1.
Taç Odası ve Kader
Taşı – İskoç Taç mücevherleri
2.
Büyük Salon – Devlet
işlerini buradan yönetmek için inşa edilmiş, Oliver Cromwell’in ordusu
tarafından bir garnizon olarak kullanılmış, bugün çeşitli silahlar, zırhlar ve
kale anahtarını sergiliyor.
3.
Kraliyet Sarayı –
James VI onuruna 1617 yılında oluşturulan odalar. (Erişim uygun değil)
4.
Aziz Margaret Şapeli
– Edinburg’un en eski binası, 1.David ‘in annesi anısına inşa edilmiş.
5.
Savaş Zindanları –
18. yüzyıl sonunda mahkumlarının kaledeki zindanlarda nasıl yaşadığını
göstermek üzere tasarlanmış, sesli dinletilerin de olduğu zindanlar.
6.
Mons Meg – 150kg
ağırlığında olup, 3.2 km uzağa top ateşleyebilen Avrupa’nın en eski kuşatma
silahlarından biri.
7.
Saat Bir Topu – 1861’den beri her gün saat 13.00’de ateş
edilen top.
8.
İskoç Ulusal Savaş
Anıtı – Birinci Dünya Savaşından beri gerçekleşmiş çeşitli çatışmalarda
hayatlarını feda edenler için yapılmış anıt.
9.
Manzaralar –
Edinburgh manzaralarını kalenin duvarlarından seyredebilirsiniz
Biz yanlış yoldan gittiğimizden çıkmakta ekstra yorulduk.
Siz Royal Mile’ den buraya ulaşın. Daha az yorulursunuz. Biz bir vatandaşın
tavsiyesi ile otelden yürüyerek gitme hatasını yaptık, nerdeyse yarı yolda
kalıyorduk. O nedenle sakın otoparkların olduğu ve genelde gezi otobüslerin ve araçların
kullandığı yolu kullanmayın.
Royal Mile’ den giriş yaptığınız da geniş ve eğimli bir
alana giriş yapıyorsunuz. Girişteki Görevliden az İngilizcemizle (genç
arkadaşlar mutlaka İngilizceyi bir şekilde öğrenin. Az İngilizce ile olmuyor,
bunun bedeli bazen çok yorucu olabiliyor) biraz bilgi alıp kalaya doğru yola
çıktık. Kale kapısında Görevli bayanın yol göstermesi ile eşim içeri girip
biletlerimizi aldı. Benim beklediğim yer engelli ve yaşlı kişileri kaleye
ulaştıran aracın park ettiği yer. Hemen girişin yanında. Normal insanın giriş ücreti
16 p. Biz eşim ve benim için 13.33 p. ödedik. Yani iyi bir indirim yapılıyor.
Bu indirimin yanında sizi kalenin en görülmesi yerine götürme getirme hizmeti
de dahil. Yalnız araç yarım saatte bir geliyordu. (Yazın ise iki araç sürekli
çalışıyormuş). Biraz bekledik ve resimde görülen araç geldi. Kısa bir
yolculukla bizi kalenin tepesine kadar çıkardı.
Ufak tefek yokuşlar ve taş yollar biraz zorlasa da genel
olarak kalenin görülmesi gereken yerlerinin büyük bir kısmına ulaşılabiliyor.
Ayrıca buradan şehri kuşbakışı görebiliyorsunuz. Engelliye uygun tuvaletler
bulunmaktadır. Biz genel bir gezi yaptık rampa konulan her yeri gezdik, ama
asansörle ulaşılan diğer yerleri varmış ama biz sanırım görmediğimizden ve
bilmediğimizden buraları göremedik. Siz artık bildiğinizden mutlaka bu
asansörleri bulun.
Böyle bir yerde yardımcı ve yol gösteren görevlinin olmaması
büyük bir eksiklik. Levhalarda yetersiz. Genel bir bilginiz yoksa (ama şimdi
var :) ) kaleye engelli ulaşım olduğunu anlamanız mümkün değil.
Edinburgh’a gelip te bu kaleyi görmemek zaten düşünülemez.
Mutlaka burayı gezin.
National Museum of
Scotland
İskoçya Ulusal Müzesi. Farklı katlara bölünmüş olan bu müze, İskoç
arkeolojik buluntularının ve ortaçağ nesnelerinin ulusal koleksiyonlarının yanı
sıra; jeoloji, arkeoloji, doğal tarih, bilim, teknoloji, sanat ve dünya
kültürlerini kapsayan eserleri içermekte.
Muhteşem
sanat nesneleri ve basit günlük yaşam öğeleri ziyaretçilere İskoç tarihini ve
yerli halkın kültürlerini ve benlik bilincini geliştirme çabalarını anlatıyor..
Venedik tarzında, dünyadaki çeşitli koleksiyonları bulabileceğiniz güzel bir
bina. Bu koleksiyonlar, sanat, bilim, sanayi, arkeoloji, çevre ve diğer birçok
yaşam alanlarına ışık tutacaktır. Giriş ücretsiz.
Tekerlekli
sandalye ile her yerine ulaşabildiğiniz bu müze, burada mutlaka görmeniz
gereken bir yer. Biz fazla zaman ayıramadık bu nedenle tam olarak gezemedik ama
siz en az 3 saat ayırın buraya. Edinburgh’ta görülmesi gereken birçok müze
bulunmakta. Biz sadece burayı gezebildik.
İskoçya’nın en eski bölümüne verilen ad olan Old Town – Eski
Şehir, Edinburgh gezisi içinde belki de en çok zaman geçireceğiniz bölge olacak.
Ortaçağ mimarisi ve Reform dönemine ait yapıların korunmuş olduğu
bölgede, ünlü St. Giles Katedrali, İskoçya Ulusal Müzesi, Parlamento Binası ve
çeşitli kiliseler bulunmakta. Parke taşlı daracık sokakları vb. gibi bizlerin
ulaşmasının mümkün olmadığı geçit, gizli meydanları ile dikkat çekiyor. Ancak
iniş çıkışlı tepelerinde bazı tırmanışlar bize göre değil.
Yine eski şehirde olan ünlü Royal Mile Caddesi, Edinburgh manzaralarına tanıklık edebileceğiniz yerlerde Holyrood Parkı ve
burada bulunan volkanik tepe Arthur’s Seat
ziyaretçilerine tam bir görsel şölen
sunuyor.
İhtişamlı yapısı ile Tarihi kilise St. Giles Katedrali, Edinburgh Kilisesi
ve Holyrood Sarayı arasında yer alıyor. Eski Şehrin önemli simgelerinden
olan Edinburgh Üniversitesi’ne de vakit ayırın. Holyrood’da
bulunan tasarımı ile 2005 yılında stirling ödülüne layik bulunan Parlamento Binası’nın zevkli
dekorasyonuna tanıklık edin. Ünlü yazar J.K. Rowling’in Harry Potter
kitaplarını yazmış olduğu The Elephant
House da Royal Mile civarında bulunuyor.
Royal Mile
Edinburgh Kalesi’nden başlayıp Holyrood
Sarayı’na kadar devam eden Royal Mile (Kraliyet Yolu), eski şehir bölgesinin en önemli turistik yerleri
arasında sayılıyor. Oldukça renkli bir atmosfere sahip olan Kraliyet Yolu
boyunca yürürseniz sokak sanatçısını dinleme ve gösterileri izleme şansını elde
edebilirsiniz. Turistlerin sürekli dolaştığı, festival
zamanı gösterilerin olduğu, Edinburgh Kalesinden başlayıp Holyrood House’a
kadar gelen uzun bir yol. Bu cadde üzerinde çeşitli turistik dükkânlar, İskoç
kumaşını satan mağazalar, restoranlar, kafeler, tarihi yerler keşfedilmek üzere
sizleri bekliyor.
Ama
mutlaka gezinizi Kaleden başlayıp Holyrood sarayında bitirin. Bu yolla sadece
frenleme ile yol alırsınız Aksi halde iyi bir yokuş çıkmanız gerekir. Bu
caddenin bazı yerleri trafiğe kapalı, Sakin aylarda daha rahat gezer ve alış
veriş yapabilirsiniz. Yol üzerine bir çok pup’ları, st.giles kilisesini vb.
yerleri görebilirsiniz.
Palace of Holyroodhouse
Holyrood house Sarayı. Eskiden dedikoduların, cinayetlerin ve siyasi
entrikaların yeri olan Holyroodhouse Sarayı, günümüzde Kraliçenin resmi ikametgâhıdır.
Otel, Edinburgh Sarayı’na ulaşan Royal Mile’nın sonunda bulunmaktadır. Ortaçağ efsanesine göre şu anda sarayın
olduğu yerde kalıntıları bulunan manastır, 1128 yılında 1. David tarafından
inşa ettirilmiş. Kral avlanırken, bir geyiğin boynuzları arasında haç olduğunu
görmüş ve bunun Tanrıdan gelen bir mesaj olduğunu düşünerek geyiği gördüğü yere
manastırı yaptırmış. Bugün sarayın ismi olan ‘Holy Rood’, Kutsal Haç anlamına
geliyor.
Dönemin İngiliz Kralı’nın İskoçya’daki
malikânesi olan Holyrood Sarayı, resmi giriş alanı olan Great Stair’i,
süslemeleri ve dekorasyonu ile etkileyici Royal Dining Room’u, Royal
Gallery’den bazı parçaları bünyesinde barındıran Queen’s Gallery ve Throne
Room görülmesi gereken yerlerden
Giriş ücretli ama engelli indirimi ile uygun
olan (Engelli ve refakatçi ile toplam 8,70 Pound) Saray’ın önemli bölümleri
tekerlekli sandalye ye uygun. Girişten itibaren bir görevli size yardımcı
oluyor. Gezmeniz için rehberlik ediyor. Üst kata çıkmak için özel asansöre
yönlendiriyor. Rahatça gezebiliyorsunuz, engelli tuvaletleri bulunmaktadır.
Ancak resim çekmek yasak bu nedenle sizlere sarayın içinden resim
gösteremiyorum.
Hemen yanında bulunan yıkık kilise ilginç bir
yapı. Buradan bahçeye çıkılıp sarayın bahçesini gezebiliyorsunuz. Buradan Holyrood
parkını ve Arthur Seat tepesini görebilirsiniz.
Arthur’s Seat –
Arthur’un Koltuğu
Şehrin panoramik manzaralarını yüksek bir tepeden seyretmek
isteyen yürüyüş sevenler, Edinburgh’un bu en yüksek zirve noktasına yürüyerek
bir saatte çıkabilirler. Yani bize hiç uymaz.
İsmini Kral Arthur’a ait efsanelerden geldiği söylenen bu tepe,
Edinburgh kalesinin altındaki kayalar gibi sönmüş yanardağ oluşumundan meydana
çıkmış. Yukarıda belirttiğim gibi sarayın bahçesinden setretmekle yetindik.
Zaten şehrin her yerinden görünen bir tepe.
St.Giles
kadetrali
Şehrin ünlü siluetini öne çıkaran tarihi
yapılarından biri olan St. Giles Katedrali (St. Giles Katedral), kendine özgü mimarisi ve çan kulesi ile
turistler tarafından büyük ilgi görüyor. 19.yüzyılda restore edilerek günümüze
kadar ulaşması sağlanan katedral, yaklaşık olarak 900 yıldan beri şehrin dini
odak noktalarından biri. İskoçya’nın dini kültürü hakkında bilgi edinmek
isterseniz ve katedralin mimari özelliklerini daha yakından görmek isterseniz
tarihi yapıyı ziyaret edebilirsiniz.
Bunların
yanında benim gitme fırsatını bulamadığım The Elephant House - The GrassmarketArea
Greyfriars Kirkyard: -grayfars bobby- Frankestein Pub gibi ilginç yerleri de
ve burda bulunan diğer müzeleri de gezebilirsiniz.
New town
New Town, Old Town
bölgesinin Edinburgh’ta atan nüfus ihtiyaçlarının karşılanamaması nedeniyle on
sekizinci yüzyıldan itibaren kurulmaya başlanan bölge. 18.yy İngiliz mimarisi
ile görkemli binalara ev sahipliği yapan yeni şehir 250 – 300 yıllık binaları
ile eski şehir ile kıyaslanınca genç kalıyor. Cadde boyunca kale ve eski şehir
manzarasını izlemeniz mümkün. Burada görülmesi gereken yerlerin başında
ise Prenses Caddesi geliyor. Burada bulunan ve simgesel anıtların bulunduğu Calton Hill’e dik merdivenler nedeniyle
ulaşmak mümkün değil. Onun için burayı uzaktan seyretmekle yetindik.
The Royal Yacht Britannia
Britanya, 16 Nisan 1953’te
inşa edildikten sonra 44 yıldan fazla bir süre bir milyon milden fazla yol kat
ederek Kraliyet Ailesi’ne hizmet etmiş. Kraliçenin parlak devlet ziyaretleri,
resmi resepsiyonlar, kraliyet baleleri ve aile tatilleri için adeta mükemmel
bir krallık evi olmuş.
1997’de emekliliğe ayrılmış olan gemi, artık Edinburgh’ta müze
olarak ziyaretçilerini ağırlamakta. İçeri girmeden size bir kulaklık veriliyor
(ilginç ama Türkçe ’de var) ve dolaştığınız yerlerde bu kulaklıktan ilgili
kısım hakkında sesli bilgiyi dinleyebiliyorsunuz.
Tur kapsamında, gemi dümeninin olduğu köprü mevkiini, kraliçenin
misafirleriyle birlikte yemek yediği salonu, yatak odalarını, oturma odalarını,
makine dairesini, personel kamaralarını, güverteyi gezebilmeniz mümkün.
Kraliyet Yatı. Kraliyet ailesine Dünya’nın 4 bir yanından gelen
hediyelerin ve konakladıkları kamaraları gezme şansı yakalayacağınız bu yat
için Şehrin biraz dışındaki Ocean Terminal bölgesine gitmeniz gerekiyor. Buraya şehir içi otobüsleri ile
ulaşmak mümkün. Alışveriş Merkezinin 3. katından yata açılan bir giriş
kapısından giriş kapısı ile bu yata giriş yapılıyor. Açıkçası geniş
zamanı olanlara tavsiye edebileceğim bir yer. Giriş ücretli 16.50 ancak engelli
ve refakatçisi için toplam ücret 12.50 pound
Geminin her yerine ulaşmanız mümkün. Her kata asansörle
ulaşılabilir. Her yönü ile tekerlekli sandalye için uygun. Bol bol engelli
tuvaletleri var
Princess Caddesi
İskoçya’nın Oxford Street’i olarak anılan ve yalnızca yaya
girişine açık olan bu cadde önemli alışveriş mağazalarına ev sahipliği yapıyor.
Prenses Caddesi’nde bir alışveriş turu yapabilir, kale manzarasının tadını
çıkarabilirsiniz. Alışveriş sonrası yorgunluğunuzu atmak isterseniz Princes Street Gardens ve West Gardens’ta soluklanabilir, burada bulunan heykel ve anıtları
keşfedebilirsiniz. Cadde düz ve tekerlekli sandalyeye uygun. Bağlı sokaklara
ulamak için biraz meyil var ama ulaşılamaz değil.
Edinburgh’un en yoğun caddesi. Aynı zamanda otobüslerin kalkış
noktası olan caddede yolun hemen yanında, şahane kale manzarasına karşı Prenses Caddesi Bahçesi (Princess Street Garden), yer alıyor. Edinburgh’luların da
oldukça rağbet gösterdiği park, huzurlu ve yemyeşil bir yer. Ama merdivenlerle
inildiğini gördüğümden ben inemedim. Belki meyilli bir inişi vardır ama onunda
dik olduğunu tahmin ediyorum. Caddeden seyretmekle yetindik. Genellikle özel araçların girmesine izin verilmeyen caddeye
toplu taşıma araçlarını kullanarak ulaşabilirsiniz. Princess Street’ten eski
şehir merkezini ve Edinburgh Kalesi’ni geniş bir açı ile görebilirsiniz. Ayrıca
caddede yer alan dünyaca ünlü mağazaları gezebilir ve alışveriş edebilirsiniz.
Yalnız hiç ucuz değil bilesiniz.
Scott Monument
Scott Monument, Princess Street’te
yer alan devasa bir anıt. Görkemi ile büyüleneceğiniz ve ihtişamı ile kendinizi
küçücük hissedeceğiniz Scott Monument, neo-gotik tarzda inşa edilmiş taş bir kule.
İskoçyalı yazar Sir Walter Scott anısına yapılmış.
Yüksekliğinden dolayı Edinburgh ve çevresinin
panoramik manzarasını seyredebileceğiniz Scott Anıtı (Scott Monument), ihtişamlı gotik mimarisi
ile ön plana çıkıyor. Dünyanın en büyük yazar anıtı olan ve 1840 yılında inşa edilmeye başlanan 61 metre
yüksekliğindeki Scott Anıtı üzerinde 68 adet heykelcik bulunuyor. 287 basamaklı
merdiveni le tepesine çıkıldığın sadece bilgi olarak paylaşayım. Edinburgh
geziniz esnasında Princes Street Garden’da yer alan Scott Anıtı’nı detaylı
inceleyebilir ve eşsiz karelere imza atabilirsiniz.
Sonuç olarak görülmesi ve gezilmesi gereken
bir şehir. Ancak başta da belirttiğim gibi gezi otobüslerini tercih etmek
yararlı olabilir. İyi bir internet kullanıcısı iseniz (uygulamasını
indirip)şehir içi otobüsleri ile de gezmeniz mümkün. Ama mutlaka günlük bilet
alınız. Yoksa ulaşım bizim paramızla kıyas edildiğinde pahalı. Yürüme planında
notlarımızdaki güzergâhları takip edin. Zira iniş çıkışı bol bir şehir.
Yeme içme konusunda meraklıysanız başka
kaynaklara bakın ama yeme içme burada gene bizim paramızla pahalıya geliyor.
Alış verişe meraklıysanız Princess Caddesi ve sokaklarını bol bol geziniz. Ucuz
yerler de bulabilirsiniz.