ENGELLİLER İÇİN AMSTERDAM
Berlin-Amsterdam tren yolculuğu
Konuya
buradan girmemin nedeni benim bu yoldan buraya gelmem ve yaşadığımız sorunları
sizlerle paylaşmam. Paylaşayım ki sizde ayni sıkıntıları çekmeyin. Beni böyle
bir şansım yoktu ama şanslısınız ki sizin için var. Bu defaki Avrupa gezimde
önce iki şehri hedeflemiştim. Berlin ve Amsterdam. Ona göre yerlerim
ayırtmıştım. Ama son anda Amsterdam’ın Brüksel’e yakın olduğunu görünce son
anda burayı da bir gün olsa da gezi planına ekledim. Ona göre uçak biletlerini
aldık. Hâlbuki biraz daha incelesek Brüksel’den de Lüksenburg’un çok yakın
olduğunu görüp belki burayı da ilave ederdik. Ama uçak biletlerini aldığımızdan
bu mümkün olmadı. Olsaydı iyi olurdu. Bir daha sırf Lüksemburg için buraya gelmemiz
maliyeti göz önünde tutulduğunda ihtimal
dışı. Neyse konumuza dönelim. Berlin-Amsterdam ve Amsterdan –Brüksel tren
biletlerimizi Türkiye’deyken aldık. Ne olur neolmaz diye. Normal yolcu olsan
belki yer bulursun ama tekerlekli sandalye olunca ve yer sayısı kısıtlı
olduğundan bu yolu tercih ettik. Tercih ettik ama bilet alma esnasında böyle
bir konum bulamadığımızdan tekerlekli sandalye ile ilgili bilgi veremedik.
İşten büyük hatayı da burada yaptık. Aman siz bu hatayı yapmayın hele bizim
gibi “little” İngilizcemizle. Zira oradaki görevli elinize bir telefon numarası
veriyor o kadar. Oraya derdinizi anlatmak için o”little” İngilizce pek tabi
yetmiyor. Aksi halde trene binememe ihtimaliniz yüksek olabilir. Mutlaka ve
gerekirse telefon ile (tabi iyi bir İngilizceniz yoksabilen birisi vasıtası
ile) de olsa ulaşın ve durumunuzu teyit ettirin. O zaman sadece istasyona 30
dakika önce gidip, ilgili yetkiliye adınızı vermeniz yeterli. Yoksa bizim gibi
en az bir gün önce gidip 1-2 saatinizi istasyonda stres içinde geçirmeniz daha
kötüsü engelli bileti satıldıysa o trene binememe durumu ile
karşılaşabilirsiniz. Bu badireleri aştıktan sonra gelen ekibin ve Araçları
yardımı ile trene bindik ve 3 tren değişiminde de ayni hizmet bizi bekliyordu.
Hiçbir aksama olmadı. Sadece diğer trenlerde, sandalye ile koltuğa oturma
şansım yoktu. Bunlar herhalde kısa hatlarda ulaşım yaptıklarından özel bir
koltuk yoktu. Hele son bindiğimiz tren iki katlı olduğundan iki kat arasında
bir yerde hiçbir tekbir olmaksızın yolculuk yaptık. Bu tedbirsizliği doğrusu
yadırgadım. Burada fazla bir yer olmadığından ve yolcuların hepsinin nerdeyse
en az bir bavulu olduğunu düşünürseniz yaşanan zorluğu gözünüzde
canlandırabilirsiniz. Görevliler sadece sizi treninin içine atıyorlar o kadar.
İçerde ne haliniz varsa kendiniz göreceksiniz. Trene biniyorsunuz bakıyorsunuz
engelli yerinde birileri oturuyor. Ne olur ne olmaz diye hemen görevlileri ikaz
etmeniz gerekiyor. Onlar gelip oturanlar ikaz ediyorlar. Dediğim gibi bu
sorumsuzluğu epey yadırgadım. Tedbir konusunda Londra’yı tek geçerim.(Bkz:
Engelliler için Londra)
İşte tam bir
engelli şehri. Neden mi çünkü dümdüz bir şehir. Kanalların üzerindeki bazı
köprülerdeki meyilleri saymasak hiçbir yardım almadan gezebilirsiniz. Ama bu
arada bazı kaldırımların ve bilhassa meydanların parke taşla döşenmiş olması
sorunu burada da var. Sandalyenin dayanıklı olması lazım. Yoksa Allah korusun. Kötü
bir sürpriz yaşanabilir.
Şehre Berlin
üzerinden tren ile gelecekseniz mutlaka önceden rezervasyon yaptırınız. Yoksa
epey güçlük çekersiniz.(Bkz: Engelliler için Berlin)geldiğimizden ilk durağımız
istasyon oldu. Zaten burası şehrin ulaşım merkezi. Trenler, tramvaylar,
otobüsler, feribotlar, kanal gezinti tekneleri yani aklınıza gelecek her
ulaşımın merkezi. Amsterdamlılar da zaten istasyonlarının büyüklüğü ile öğünüyorlar.
Burada taksi ücretlerinin yüksek olduğu söyleniyor. Biz burada hiç taksiye
binmedik. Zira hiç ihtiyaç duymadık. Zaten ben yurt dışı gezinmelerinde, inme
binme sorunu olmaması ve bazı taksi şoförlerinin hoşnut olmayan tavırları
nedeniyle mümkün olduğu kadar toplu taşım araçlarını tercih ediyorum. Burada
hep tramvaya bindik. Tramvaylara sadece engelli işareti olan kapısından
biniliyor. Kalış süresine göre günlük bilet almanızı öneririm. Tramvayların
içinde bilet almak mümkün. Bazılarında özel biletçiler var bazılarında ise bu
görevi şoförler üstleniyor. Trenden iner
inmez tramvay duraklarına yöneldik. Oradaki görevliye kalacağımız otelin adresini
göstererek kaç no.lu araca binmemiz ve hangi durakta inmemiz konusunda yeterli
bilgiyi aldık. Hemen hemen beş dakikada bir kalkıyorlar. İlk tramvaya binerek
yolculuğumuz başladık. Bundan sonrada bu 16 no.lu tramvaya günde 2-3 kere
mutlaka bindik. Buraya bizim gibi trenle gelirseniz sizde bu yolu izleyin. Hemen
belirteyim ki buradaki tramvaylarda özel bir rampa yok. Araç yüksekliği ile
kaldırım yüksekliği ayni tutularak giriş için ayrıca bir rampa konulmamış. Ama genel
olarak her durakta bu seviye tutturulmadığından bu araçlara binmek için mutlaka
yardım alınması gerekiyor.
Biz trenle
geldik diye sizlerinde trenle gelmeniz gerekmez. Uçak ile gelebilirsiniz diye size birkaç bilgi
aktarmak görevimiz. (Aslında her zaman bizzat yaşadığım olayları sizlerle
paylaşmayı tercih ederim. Bu defalık çok güvendiğim kaynaktan aldığım bilgileri
paylaşmaktayım. Sadece havaalanı ulaşımı konusunda. Sciphol hava alanından 197
no.lu Belediye otobüsü (Airport Express otobüs) ile geçe gelirseniz geçe otobüsü ile ulaşabilirsiniz. Bu otobüslerde
tekerlekli sandalye için şoförlerince kurulan rampalar mevcut. Bu otobüsler B-
9 otobüs peronundan kalkıyorlar. Daha fazla bilgi Havaalanı Ekspres otobüs
bulabilirsiniz www.bus197.nl. Ayrıca 15 dakikada trenlerle
de şehre ulaşmanız mümkün. Ama bunun için havaalanındaki danışma masasına başvurmanız
gerekli. Zira her yerde olduğu gibi burada da asistan hizmeti almanız gerekir,
trene binebilmek için.
Genel olarak ulaşımı değerlendirirsek burada
şehir içi ulaşım araçlarının büyük bölümü tekerlekli sandalye ye uygun. Hiç
metroya binme ihtiyacı duymadım ama yaptığım araştırmada Amsterdam metrolarının
erişilebilir olduğunu öğrendim. Yani rahatça binebilirsiniz. Ama yol
haritalarına dikkat edin ve mutlaka doğru metroya binin. Malum bu metro hatları
bilhassa hattı bol olan şehirlerde sorun. Yoksa ters bir istikamete gitmeniz
olası.
Amsterdam da
bahsedilmesi gereken bir ulaşım aracıda kesinlikle bisiklet. Tam bir bisiklet
şehri. Kendilerine ayrılan yollardan bayağı hızlı gidiyorlar. Dikkatli olmak lazım.
Bu arada bir sorunu çözemedim. Bizimde tekerleklerimiz var acaba bisiklet
yolundan gitme hakkımız var mı? Zira normal insanların buradan gitmeleri yasak.
Zaten buradan girmeye kalkarsanız iyi bir bisiklet darbesi ile karşılaşırsınız.
Bende bu nedenle yaya yollarını tercih
ettim. Ama bozuk olan yaya yolunun yanın da dümdüz bisiklet yolları daha çekici
gelmiyor değil.
Bu uzun
girişten sonra gelin sandalyemize binip şehri gezmeye başlayalım. Aklımdayken
söylemem gereken bir hususta Avrupa gezilerinizde Ekim Kasım aylarında bile
kuzeyi tercih etmeyin. Bayağı soğuk olabiliyor. Mayıs Haziran aylarında kuzey,
ekim kasım aylarında Güney’i tercih edin. Biz Ekim ayının başında gittiğimiz
halde bu bölgede epey üşüdük. Kış ve yaz ayları benim seyahat planlarımda
olmuyor. Kış çok soğuk, kar kış bize uymaz. Yazında hem kalabalık hem de çok
sıcak. O da bize uymaz.
Dam Meydanı
Amsterdam’ın
merkezinde yer alan, şehrin en ünlü meydanıdır. Meydan gün boyu hem yerli
halkın hem de turistlerin yoğun ilgi gösterdiği yerler arasında yer alıyor.
Özellikle yaz aylarında meydanda kurulan lunapark genç yaşlı birçok gezginin
keyifli anlar yaşamasını sağlayan güzel bir etkinliktir. Ama bizim orada
bulunduğumuz ekim ayında da kuruluyordu. Ama biz çalışırken göremedik.
Zamanımız yetmedi. Meydan çevresinde çeşitli kafe, restoran, otel ve hediyelik
eşya alışverişi yapabileceğiniz mağazalar yer almaktadır. Meydan da bulunan
parke taşları nedeniyle hareket zor olsa da imkânsız değil. Tren istasyonuna
yürüme mesafesinde. Etrafında bulunan yapıları izlerken bir kafe de kahvenizi
içebilirsiniz.
Dam Meydanı çevresinde şehrin
birçok önemli yapısı yer almaktadır. Koninklijk Paleis(Kraliyet Sarayı), Nieuwe
Kerk, Ulusal Anıt, Madama Tussauds Müzesi, Damrak Caddesi, De Bijenkorf, Kalverstraat ve NH Grand Hotel Krasnapolsky bu bölgede yer alan en önemli yerlerdir. Biz burada
bulunan Madame tussaund müzesini (Londra da gezdiğimiz için) ve NH Grand Hotel
Krasnapolsky dışarıdan seyretmekle yetindik. Diğerlerini gelin beraber gezelim.
Bu arada bu meydana birçok şekilde ulaşabilirsiniz. Oteliniz yakında olursa
bunlara da gerek kalmaz zaten.
Nieuwe Kerk
Niuwe Kerk’in
ziyaret gün ve saatleri burada yapılan geçici sergilere göre değişmektedir.
Yapı ziyarete iki sergi arasında tamamen kapalıymış. Herhaldekilise aktif
değil. 1645 tarihli Jacob van Campen’in eseri olan Büyük Org, 1664 yılında
Albert Vinckenbrinck tarafından yapımı 15 yılda tamamlanmış olan Oyma Vaiz
Kürsüsü ve Rombout Verhulst’un De Ruyter’ın anısına yaptığı Michiel de
Ruyter’in Mezarı (1607-76) Nieuwe Kerk’teki en önemli bölümler arasında yer
alır.
Giriş ücretli. Bizim burada olduğumuz tarihlerde burada Marlen Monroe 90.
Yaşında sergisi vardı. Bizim için güzel bir sürpriz oldu. Ünlü aktristin
çeşitli görüntülerini eşyalarını ve giysilerini yakından görme imkânını bulduk.
Böylece de kiliseyi de görmüş olduk. Giriş 16€ idi ve tek biletle iki kişi
girdik. Malum genellikle birçok yerde refakatçilerden ücret alınmıyor.
Ulusal Anıt:
Dam Meydanı’nın tam
ortasında yer alan ve 22 metrelik dikilitaşa sahip beyaz anıt II. Dünya
Savaşı’nda ölen Hollandalıların anısını yaşatır. Yerli yabancı tüm gezginlerin
tercih ettiği bir buluşma noktası olduğu söyleniyor. Sadece önünde resim
çektirdik.
Damrak Caddesi
Şehrin en hareketli
ve ünlü alışveriş caddelerinden biri olan Damrak, meydana hemen yakın konumda
yer alır.
Sandalye ile gezmek
rahat. Hediyelik eşya mağazaları burada bulunmakta. Tabi her yerde olduğu gibi
gene bol bol peynir dükkanları da burada. Caddede yer alan De Bijenkorf çok
katlı Şehrin en ünlü alışveriş merkezi. Üst katında yer alan bol alternatifli
yemek katında yemeğimizi yedik. Alış veriş için ise bayağı ünlü markalar bayağı
pahalı olarak satıldığından sadece bakmakla yetindik. Tuvalet ihtiyacı içinize
adres starsbuck hem bir kahve içip hem de tuvalet ihtiyacınızı
giderebilirsiniz. Engelli tuvaleti genel olarak burada da korunuyor. Anahtarı
yetkililerde. Zaten her gittiğim kafe ve lokantada da durum ayni. Bu nedenle
oldukça temiz. Ama nedense ağır bir koku oluyor.
Kalverstraat
Araç trafiğine
kapalı olan Kalverstraat, şehrin bir diğer ünlü alışveriş caddesidir. Burada
bol bol dolaştık. Genelde taşı bir yol olsa da idare ediyor. Sıcak demli Türk
çayı hasretimizi bu cadde de iki yerde yer alan Simit Saraylarında
giderebilirsiniz. Malum Avrupa da en çok aranan demli bir Türk çayı. Birçok
marka mağaza burada yer alıyor. Ayrıca burada da peynir dükkanları var. Bunun
yanında buranın ünlü patates kızartmasını da burada bulabilirsiniz. Bayağı lezzetli.
Kraliyet Sarayı
Amsterdam’ın merkezindeki Dam Meydanı’nda yer alan Amsterdam Kraliyet Sarayı(Koninklijk Paleis), şehrin en
önemli tarihi yapılarından birisidir. Belediye binası olarak inşa edilen saray,
halen Hollanda Kraliyet Ailesi tarafından resmi törenlerde
kullanılmaktadır.
Şehrin simgesi olan bu yapıyı mutlaka Amsterdam gezilecek yerler listenize ekleyin. Ziyarete yıl boyunca çoğu gün açık olan
bu yapının içini gezmeseniz bile şehrin simgesinin önünde fotoğraf çektirmeden
ayrılmayın. Giriş için gene sadece bir bilet alıyorsunuz. Bilet ücreti 7,5 € .
Ama maalesef ücretsiz olan ses kılavuzlarında çoğu yerde olduğu gibi Türkçe
yok. Acaba neden yok ve bu konuda kimse bir girişimde bulunmuyor mu diye
düşünüyorum. Ufacık Portekizlerin dili var bizim yok. Arapça var
ama Türkçe yok. (Bir iki istisna hariç tabi) Üst katta bulunan gezilecek yerlere
ulaşım asansörle yapılıyor. Bir görevli sizi kilitli kapılardan geçirerek
asansöre kadar götürüyor. Böylece sarayın ziyarete açık olmayan bazı
detaylarını da görmüş oluyorsunuz. Sarayın ziyaretçilere açık olan her yeri
tekerlekli sandalye için de uygun. Rahatça gezebilirsiniz. Sarayda gayet temiz
ve bakımlı engelli tuvaleti mevcut. Kapısı kilitli ve anahtar görevlilerde.
Hemen gelip kapıyı açıyorlar.
Red Light District
Bilinen adı ile Kırmızı Fener Mahallesi yalnızca
Amsterdam’ın değil aynı zamanda Avrupa’nın de en ünlü bölgelerinden biri. Genel
olarak Özgürlükler şehri olarak bilinen Amsterdam’ın dünyaca tanınır
olmasında bu bölgenin önemi çok fazla. Semtin özgürlükçü atmosferi Hollanda'nın ifade
özgürlüğüne verdiği önemi yansıtmaktadır. Hemen
aklınıza kötü şeyler gelmesin, özellikle gündüzleri bölgede her yaştan gezgin
bölgeyi turistik olarak geziyormuş. Gündüzleri son derece güvenli olan alana
biz akşam saatlerinde gittik. Fazla yoğun değildi. Yollar parke taşlarından
yapıldığından sandalye için fazla rahat değil. Ama gezilebilir.
Bölgede fotoğraf ve video çekimi kesinlikle yasak
olduğunu okumuştum. O nedenle sadece kanal üzerinden bir iki kare fotoğraf
çekmekle yetindik. Kırmızı Fener Mahallesi’nde birçok uyuşturucu satıcısına
rastlayabilirsiniz dense de bize denk gelmedi. Eğer birisi sizin yanınıza
yaklaşırsa panik yapmanıza gerek yok, kibarca ilgilenmediğinizi söylemeniz
yeterli deniyor. Zira Bölge gün boyu polis korumasındaymış. Zaten gece-gündüz
bölgede gezerken olayla alakası olmasa da gezmek istediği için bölgede yer alan
turist yoğunluğu sizin de dikkatinizi çekecektir. Gene de gece çok geç
saatlerde ara sokaklarda dolaşmamakta fayda var.
Rembrandtlein
Amsterdam’ın en güzel ve ünlü meydanlarından biri.
1876 yılında Hollandalı ressam ve baskı ustası olan Rembrandt’ın meydana
heykelinin yerleştirilmesi ile bölge günümüzdeki adını almış. Gece gündüz
hareketli olan meydanda birçok eğlence mekanı ve kafe, restoran yer
alıyor. Ulaşımı rahat olan meydan tekerlekli sandalye içinde uygun. Meydana
gidip heykellerin arasında bol bol resim çektirin.
Vondelpark
Eğer şehrin gürültüsünden biraz uzaklaşıp Avrupa’nın
en ünlü parklarından birinde kafa dinlemek isterseniz Vondelpark‘a uğrayabilirsiniz. Amsterdam’ın
en geniş ve en popüler parkında; 100 tür ağaç, geniş bir yerel veya ithal bitki
türü ve orkestra sahnesi, gül bahçesi, birçok ev kuşuna ev sahipliği yapan
göller ile küçük akarsular bulunuyor. Park dümdüz ve sandalye için sorun yok
Amsterdam’daki en eski ve en büyük
kilise. Günümüzdeki Gotik yapı 14. yüzyıldan kalma olup tek
nefli kilisenin bazilikaya dönüştürülmesi ile oluşturulmuş. Burası zarif
vitrayları, tavan resimleri ve ünlü orguyla şehrin en dikkat çekici kilisesi
ama biz burayı sadece uzaktan seyrettik. Bu nedenle detaylı bir bilgi
yazamıyorum. Sadece giriş ücretinin 5 € oluğunu söyleyebilirim.
Şehrin en önemli yerlerinden olmasa da en ünlü noktalarından.
Amsterdam’a kadar gidip de ünlü çiçek pazarında bir tur atmadan, mevsim
çiçeklerine göz atıp lale soğanı almadan dönmek olmaz dediler, bizde yol
üzerinde olduğundan bir görelim dedik. Sıralı olarak birçok çiçekçi bulunmakta.
Düzayak bir konumda ve rahatça geziliyor. Çiçeklere meraklıysanız daha detaylı
gezebilirsiniz.
Burası Amsterdam’ın eğlenceli ve ünlü gezi
noktalarından. Hollanda’nın ünlü bira firması olan Heineken ile çeşitli
sunumların yapıldığı internaktif müze gezginlere oldukça keyifli vakit
geçirtmesi ile ünlü. Heineken Experience’in yer aldığı bu yapı, 1864’te yılında
firmanın yeniden yapılanmaya gittiği ve fabrikanın şehir dışında bir yere
taşındığı 1988 yılına kadar Heineken’in genel merkezi olarak kullanılmıştır. O
günlerden bu yana burası, sanal gerçeklik turlarının ve reklam kampanyalarından
bira yapımına kadar Heineken’in tarihçesi üzerine sergilerin de bulunduğu bu
eğlenceli cazibe merkezi özellikle turistler tarafından yoğun ilgi görmektedir.
Giriş ücreti 15€
ve indirim yok. Bu nedenle burayı bizzat gezemedim. Bilgiler alıntıdır. Ancak kapıda
bilgi aldığım görevliler buranın tekerlekli sandalye ye uygun olduğunu
söylediler.
Amsterdam’ın ünlü müzesi olan Van Gogh Müzesi, dünyanın en kapsamlı Van
Gogh (1853-1890) koleksiyonuna ev sahipliği yapıyor. Sanatçının kardeşi Theo
tarafından düzenlenmiş olan Müzede sanatçı Van Gogh’un birçok resmi, çizimi,
mektubu ve çağdaş sanatçıların eserleri sergileniyor
Müzede; Van Gogh’un
200’den fazla resmi, 500’den fazla çizimi, çoğu kardeşi Theo’ya yazılmış
yüzlerce mektubu, Japon baskıları ve tümü kalıcı olarak sergilenmese de, çağdaş
sanatçıların resimleri sergilenir.
Müzede toplam dört
kat bulunur ve ayrıca bir ek bina da vardır. Van Gogh’un önemli eserlerinin
tümü birinci katta, kronolojik olarak sergilenmektedir. İkinci katta Van
Gogh’un yaşamı ve sanat dönemlerine ilişkin ayrıntılı bilgisayar kayıtlarına
ulaşılabilen bir çalışma alanı mevcuttur. Üçüncü katta ise birçok eskizi ve
birkaç daha az tanınmış eseri bulunur. Müzeye giriş 17 Euro ancak refakatçi
için ücret almıyorlar. Tekerlekli sandalyeliler ana giriş kapısından giriş
yapamıyorlar. Yolun karşısında bekleyenler kuyruk oluşturmaktaydı. Ama bizi
fark eden görevli (kendinizi mutlaka fark ettirin bir şekilde) bizi yan binaya
yönlendirdi. Burada bulunan asansörle tüm katlara ulaşmak mümkün. Bina içinde
kafe bulunmakta ayrıca engelli tuvaleti de mevcut. Müzenin her yerine ulaşmak
mümkün. Fotoğraf çekmek yasak.
Van Gogh Müzesi’nde
Sergilenen Önemli Eserler arasında, Arles’teki Yatak Odası (1888)Günebakan Vazo (1888)Buğday
Tarlasındaki Kargalar (1890)Patates Yiyenler (1885)Yağmurdaki Köprü ve1887
yılında yaptığı
Kendi Portresi. Eğer müze ve sanat galerileri vazgeçilmezleriniz arasındaysa müzeyi
mutlaka Amsterdam gezilecek yerler listenize
ekleyin
Amsterdam Kanalları
Amsterdam denilince akıllara
ilk gelen şeylerden biri, şüphesiz şehrin dünyaca ünlü kanalları. Hatta
fırsatınız varsa tren istasyonu önünden kalkan ve 1-1,5 saat süren kanal
turlarına mutlaka katılın. Ama tabi olarak her tekne tekerlekli sandalyeye
uygun değil. Bizde bahsedildiği üzere tren istasyonlarının önünde bulunan
iskelelere yöneldik. Ama iskelelerin yol seviyesinden aşağıda olması ve
inişlerin merdivenle olması ümidimizi azalttı. Gene de bir ümit gişelere
yöneldik ama maalesef teknelerin sandalye için uygun olmadığını söylediler.
Zaten teknelerin yapısından bu anlaşılıyordu. Daha önce şehirde bol bol bulunan
tur firmalarının bürosunda çalışan görevlilerde (nasıl görevlilerse…)
teknelerin bize uygun olmadığını söylemişlerdi. Ama daha önce bir yerde
sandalye ile tekneye bine bilebildiği hakkında bir bilgi almış olmama rağmen
ümidimi kaybettim. Ancak gezi planında olan Rijksmuseum’a giderken başka
bir kanal kenarında tekne iskeleleri görünce tekrar gişeye yaklaştık. Oradaki
görevli teknelerinin sandalye ye uygun olmadığını ancak 100-150 metre ileride
bunun mümkün olan teknenin bulunduğunu söyledi. Bir ümitle oraya yöneldik. Ama
yaklaştıkça bu teknede de uygun bir aparat göremedik. Ancak bizi gören teknenin kaptanı bize
“tamam” işareti yapınca rahatladık. Lift aparatı teknenin içindeymiş. Hemen işe
başladı ve sistemi kurdu ve bizi tekneye aldı.
Yani tamamen rastlantı ile buraya ulaştık. Ama siz artık böyle bir tekne
olduğunu ve bunun Rijksmuseum müzesinin kanal tarafının
hemen önünde bulunduğunu biliyorsunuz. Bu şirketin adının da olduğunu
biliyorsunuz. Bu geziyi mutlaka yapın. Herhangi bir indirim yok ama parayı
bastırıp (sanırım 15 – 17 Euro arası) 75 dakika süren bu yolculuğu yapın.
Burada yaşadığım ikinci sürpriz sesli kılavuzda Türkçenin bulunmasıydı. Böylece
gezerken şehir, kanallar ve etraftaki yapılat hakkında bilgi alma şansımız
oldu. Ama siz gene de mutlaka bir yabancı dil öğrenin
17. yüzyıl Hollanda
sanatına adanmış en geniş koleksiyonun yanı sıra Ortaçağ’dan günümüze uzanan
ilgi çekici eserlerin de sergilendiği Hollanda Ulusal Müzesi olan Rijksmuseum, Amsterdam’ın en ünlü ve önemli
müzesi. Dünyanın en büyük Felemenk sanat koleksiyonuna ev sahipliği yapan
müzede birçok değerli eseri inceleyebilirsiniz. Biz vakitsizlik nedeniyle bu
şansa sahip olamadık. Zira burası öyle 1-2 saatlik bir müze değil. En az 5-6
saat dolaşmak gerekli. Şöyle bir gezmek için 60-70 tl vermek günah. Ancak
müzenin 10 yıl süren ve 2013 yılında
biten restorasyon çalışmasının sonrasında(bilhassa) her yönü ile engelliye uygun olduğunu
öğrendim. Ayrıca Giriş ücretinin 17 euro ve refakatçi için bilet alınmadığını
ve de içeride engelli tuvaletleri mevcut
olduğu öğrendiğim kesin bilgiler içinde.
Hollanda’nın
tartışmasız en ünlü müzesi olan Rijksmuseum, aralarında Rembrandt’ın 20 kadar
tablosunun yanı sıra Steen, Hals, Vermeer ve diğer önde gelen ressamların
eserlerinin bulunduğu 17. yüzyıl Hollanda resminin en kapsamlı koleksiyonlarını
içermektedir. Müzede ayrıca Hollanda sanatının 20. yüzyıl öncesindeki tüm
dönemlere ait olağanüstü bir resim koleksiyonu da bulunmaktadır.
Rijksmuseum’un
giriş katında Ortaçağ ve Rönesans dönemi sergilerinin yanı sıra, Özel
Koleksiyonlar ve Asya Pavyonu bölümleri yer alır. Birinci katta 18.-19. yüzyıl
sanatı; ikinci katta 17. yüzyıl (Altın Çağ) ve üçüncü katta 20. yüzyıl eserleri
sergilenir.
20. yüzyılın en
önemli kitapları arasında yer alan Anne Frank’in Hatıra Defteri’ni belki
duymuşsunuzdur. II. Dünya Savaşı’nda Anne Frank ve ailesinin iki yıl boyunca
saklandığı ev günümüzde müzeye çevrilmiş ve Anne Frank Evi adı ile şehrin en önemli noktalarından biri olmuş
durumda. Binanın engelliye uygun
olmadığını öğrendiğimden ve kanal turu esnasında önünden geçtiğimizden bir daha
gitme gereğini duymadık.
1942 yılında
Amsterdam’daki Yahudileri toplayan Almanlardan kaçan Frank ve Van Pels
aileleri, 25 ay boyunca buradaki gizli bir dairede saklanmışlar. 1929 doğumlu
olan Anne Frank da, 1942 – 1944 yılları arasında burada saklanmıştır ve bu süre
zarfında yaşadıkları ile ilgili olarak günlük tutmuştur.
İki yılını
saklanarak burada geçiren aile daha sonra ihanete uğrayarak yakalanmış ve
ülkenin kuzeyinde bulunan Belsen’e gönderilmişler. Burada saklanan sekiz
kişiden yalnızca Otto Frank sağ kalmıştır. Anne Frank ve kız kardeşi, Belsen’e gönderildikten
kısa bir süre sonra tifüsten ölmüşlerdir.
Volendam
ve edam
Amsterdam’a yaklaşık 40-45 dakika uzaklıkta olan bu sahil kasabaları Amsterdam
gezinizde mutlaka gitmeniz ve görmeniz gereken yerler. Buraya Ana istasyon
binasının arkasında yer alan duraklardan kalkan otobüsler ile ulaşmanız mümkün.
Günlük olarak satılan bilet ile gün içinde bu otobüsleri sürekli kullanabilirsiniz. Bilet ücreti 10 euro.
Aslında burada birçok köy bulunmakla beraber bunlardan Marken, Volendam ve Edam
görülmesi gereken yerler. Biz gene vakitsizlik ve plansızlık yüzünden Marken’e
gidemedik. Hala aklımız orada kaldı. Bir aktarma ile otobüs ile veya Volendam’dan kalkan küçük feribot ile ulaşmak
mümkün. Siz mutlaka gezi planınıza dahil edin.
Volendam
Volendam
Kuzey Denizi kıyısında bulunan tipik bir sahil kasabası. Tertemiz, sakin,
huzurlu bir o kadarda ziyaretçi alan bu şirin belde de sahil boyunca
dolaşabilir, bir şeyler atıştırabilir ve nispeten ucuz olan mağazalardan
alışveriş yapabilirsiniz. Yollar tekerlek ki sandalye için uygun. Sadece sahile
çıkarken bir yokuş var. O da aşılmayacak kadar dik değil. Burayı uzun uzun
anlatmaktansa çektiğim resimleri sizlerle paylaşmam yeterli olur sanırım. Ancak
sadece bir umumi tuvalet gördüm oda merdivenle inilerek ulaşıldığından bizlere
uygun değildi. Başkada bir tuvalete
rastlamadım. Yok diyemem ama ben rastlamadım Otobüsten indikten sonra sahile doğru yürüyoruz. Sahile
ulaşmadan rastladığımız bir kafe de kahvaltı yaptık. Ama aceleci davrandık zira
sahil tarafında birçok alternatif olan yerler vardı. Sahile ulaştığımızda
kıyıya paralel uzanan parke taşlı bir yol görüyoruz. Bu yol boyunca hepsi
birbirinden bakımlı, tarihi evler birbiri ardına sıralanıyor. Bu evler
daha çok turistik amaçlı restaurant, kafe ve mağaza olarak kullanılıyor.
Limanda birbirinden güzel tekneler sıralanmış duruyor. Ahşap tekneler ve yatlar
özelikle dikkatimizi çekiyor. Dükkanların
içinde bulunan ahşaptan yapılmış gemi maketleri, klasik Hollanda ayakkabıları
ve ev maketleri o kadar incelikle ve güzel yapılmışlar ki gerçek gibi
duruyorlar
Estetik harikası şirin evleri, tertemiz
yolları, güzel denizi, güler yüzlü insanları ve turistik dükkânları ile iç
açan, keyifle gezilecek bir kasaba, buranın nefis
havasını derince içinize çekmeden, bu kasabadan ayrılmayın derim.
Edam
Volandam göre daha hareketsiz. Gene sakin ve huzurlu bir mekan Eski bir liman kenti Edam. Peynir üretimi,
Edam’ın varlık sebebi. Küçük ama keyifle yürünecek bir kasaba diyebilirim.
Volendam gibi süslü evleri ve nehir kenarında yürüyebileceğin yürüyüş
parkurları var. Burada da tuvalet sorunu var. Bin bir güçlükle bulduğumuz
tuvalet engelliye uygun değildi ve buraya yakışmayacak derecede bakımsızdı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder